SAFRANDAN SAFRANBOLU’YA: KARABÜK
Hiç şüphesiz Safranbolu, koruma altındaki evleri ve neredeyse altın kadar değerli safran çiçeğiyle, bağlı olduğu Karabük’ün önüne geçmiş durumda. Karabük’e yolunuz düştüğünde, görmek isteyeceğiniz ilk yer de ister istemez Safranbolu oluyor. Ama siz siz olun, Karabük’ün doğal güzelliklerini, tarihi dokusunu, efsanelere konu olan şelalelerini görmeden ve yöresel lezzetlerini tatmadan geri dönmeyin. Ankara’ya ve İstanbul’a olan yakınlığıyla kısa zamanda ulaşabileceğiniz Karabük’te; size her türlü konforu sunan Karabük merkez otellerinde kalabileceğiniz gibi, başta Safranbolu olmak üzere, tarihi nefes gibi içinize çekebileceğiniz konaklardan oluşan Karabük otellerinde de konaklayabilirsiniz. Karabük otel fiyatları; size, her bütçeye uygun cazip fırsatlar sunacaktır.
KARABÜK’TE NEREYE GİDİLİR, NE YAPILIR, NE YENİR
Karabük’e geldiğinizde görmeniz gereken ilk yer, elbette ki dünyaca ünlü Safranbolu Evleri olacak. 200 yıllık tarihiyle, Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerini görebileceğiniz Safranbolu Evleri, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Muazzam bir ahşap işçiliğine sahip, iki ya da üç katlı olan bu evlerde; ortada büyük bir havuz, giriş katta da bir erzak deposu bulunuyor. Asıl ilginç olan özelliğiyse evlerin kapılarında iki farklı tokmağın bulunması. Erkekler için olan tokmak daha kalın bir ses çıkarırken, kadınlar için yapılan daha ince bir sese sahip. Zamanında, evde erkek olmadığında kapıya bir erkek gelirse, kadın kapıyı açmadan avludan konuşabilsin diye böyle yapılmış. Tabii ki her bir evin ayrı bir hikayesi var. Safranbolu’yu gezdikten sonra, belki de kahvenizi içerken bu hikayeleri dinlemek istersiniz.
Gelelim Safranbolu’ya adını veren safran bitkisine. Yemeklere verdiği renk ve tat ile oldukça popüler olan bu bitki, hücre yenileyici özelliğinden dolayı aynı zamanda tıp, kozmetik ve giyim sektöründe de kullanılıyor. Eğer şanslıysanız, Safranbolu’ya yakın pek çok çiftlikte üretimi yapılan safranın hasadına da denk gelebilirsiniz.
Tabii ki sadece Safranbolu Evleri ve safran değil bu bölgeyi çekici kılan. Örneğin, hazır bölgeye gelmişken; 80 metre yükseklikte yer alan cam terastan, Tokatlı Kanyonu’nun muhteşem güzelliğini seyredebilirsiniz. Ardından, Köprülü Mehmet Paşa Camii’ni ve avlusundaki güneş saatini gördükten sonra, Selamnos ve Hera’nın aşkıyla efsaneleşen Ulukaya Şelalesi’ne de uğramadan etmeyin. Efsaneye göre, kendisinden giderek uzaklaşan Hera’nın hasretine dayanamayan Selamnos, kendini Ulukaya’dan aşağıya bırakmış. Selamnos’a çok üzülen ve onun acısını dindirmek için bir yol arayan Eros da, düştüğü yerde, yeraltı sularından bir şelale yapmış ve demiş ki; “Her kim ki bu şelaleden bir yudum su içer ya da mendilini ıslatırsa, aşkları tutkuya dönüşecek ve Selamnos’un acıları azalacak.” Denemekten zarar gelmez değil mi?
Eğer Safranbolu’dan ayrılabilirseniz, Karabük’ün tarihinin tanıklarından Hadrianapolis Antik Kenti’ni de mutlaka görmelisiniz. Oldukça geniş bir alana yayılan kalıntılarda; Roma hamamları, gözyaşı şişeleri, kaya mezarları, villalar, tüneller ve mahzenler bulunmuş. Aynı zamanda, bölgede bulunan kilise, hamam ve evlerin zemininin, hayvan, insan ve meyve resimleriyle süslenmiş mozaiklerle döşeli olduğu görülmüş. Ama bu mozaiklerin, Anadolu’da ilk kez rastlanan bir özelliği var. Mozaiklerde kullanılan her bir figürün bir hikayesi var. Örneğin; cennetten doğup dünyaya hayat veren dört kutsal nehir, dört kadın figürü ile ifade edilmiş. Bunların üçünün, Fırat, Dicle ve Nil Nehri olduğu anlaşılmış. Buradan çıkartılan eserlerin de sergilendiği Kent Tarihi Müzesi’ni de mutlaka görmek isteyeceksiniz.
Roma döneminde yapıldığı düşünülen Asar Kalesi’ni; Sadrazam İzzet Mehmet Paşa’nın 18. Yy’da yaptırdığı İncekaya Su Kemeri’ni; uzunluğu 6 km’den fazla olan, 3 katlı ve alt katında bir yeraltı nehriyle 15 metrelik bir şelalenin olduğu Mencilis Mağarası’nı gördükten sonra, % 68’i ormanlarla kaplı olan Karabük’te, Yenice Ormanları’nı, bu ormanın içerisindeki Eğriova Göleti’ni ve Karabük-Bartın yolu üzerinde bulunan, ağaçların yolun üzerini kapatmasıyla adeta bir tünele dönüşen Ağaç Tüneli’ni de listenize eklemelisiniz. Ah, bir de Safranbolu kadar ünlü olmasa da en az onun kadar tarihi dokusunu korumuş olan Yörük Köyü’nü de ziyaret edin deriz.
Karabük’e kadar gelmişken, 100’den fazla çeşide sahip yöresel lezzetlerini de denememek olmaz. Özellikle; hamurun içine keş peyniri katılarak üçgen şeklinde servis edilen Perohi’yi; kıyma ve ıspanakla hazırlanan Safranbolu Bükmesi’ni; kancalara takılan kuzu etinin saatlerce pişirilmesiyle elde edilen Kuyu Kebabı’nı; Safranlı Zerde’yi ve Dilme Pakla’yı mutlaka tatmalısınız. Tabii bir de o meşhur Safranbolu Lokumunu.
YAPMADAN GİTMEYİN
- Safranbolu Evleri’ni ve Yörük Köyü’nü mutlaka ziyaret edin. Mor safran çiçeklerinin hasadını izleyin.
- Cam terastan Tokatlı Kanyonu’nun doğal güzelliklerinin keyfini sürün.
- Ulukaya Şelalesi’nden bir yudum su için ya da mendilinizi ıslatın ve Hera’nın aşkıyla canına kıyan Selamnos’un acılarını dindirin.
- Hadrianapolis Antik Kenti’ni ve Kent Tarihi Müzesi’ni mutlaka ziyaret edin.
- Perohi ve Safranbolu Bükmesi’nin tadına bakın.
- Türkiye’nin en büyük orman alanlarından birine ev sahipliği yapan Karabük’ün ormanlarında doğa yürüyüşü yapın.
- Ünlü Safranbolu Lokumu’ndan ve doğal şekerle üretilen Bağlar Gazozu’ndan almadan dönmeyin.
ShowMore